Antalya’da geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmak istediğinizde Kaleiçi adeta çağırır sizi. Bu eski yerleşim bölgesine birkaç yerden girebilirsiniz. Saat Kulesi, Hadrianus Kapısı ya da Yeni Kapı’dan süzülüverirsiniz içeriye. Daha da tadını çıkarmak istiyorsanız Tophane’den inersiniz yavaş yavaş. Küçücük , dar sokaklarının birinden girer, diğerine çıkarsınız, bazen de yolunuzu şaşırır kaybolursunuz. Ama mutlaka bir yol sizi Kesik Minare’ye çıkarır. Miğferi çoktan yok olmuş Kesik Minare uzaktan ilginizi çekmeye başlar. Yanına yaklaşmadan, orada yüzyıllar öncesine ait bir kilise kalıntısı olduğunu anlayamazsınız.
Dört tarafı demir parmaklıklarla çevrili bu harabenin resimsel görüntüsü biraz daha davet eder sizi. Demir parmaklıklı kapıdan içeriye doğru bakardınız, şöyle gözünüzü gezdirirdiniz, içerideki atılmış çöplere, şişe kırıntılarına şaşırdıktan sonra biraz hüzünle dönerdiniz birkaç ay öncesine kadar.
Kesik Minare’nin bulunduğu kilisede kazı çalışmaları yapıldığını duymuştum. Arkeolojik kazı çalışmalarını fotoğraflarda ve televizyon ekranlarında hayranlıkla izlerim.. Özellikle de Zeugma’da yapılan çalışmalar hala belleğimdedir.
Kesik Minare kazılarında yer alan ekibin davetiyle bir akşam üstü kazı alanını ziyaret etme olanağı buldum. Belleğimdeki o görüntülerin aynısıyla karşılaştım. Arkeolojik kazılar iğneyle kuyu kazmaya benziyor. Herkes öyle dikkatli ki, en küçük bir parçayı gözden kaçırmama çabasındalar. Aşağıda kalan çukur bölümde çalışan iki eleman yavaş yavaş kazıyor, süpürüyor, kovaya doldurdukları toprakları kazı ekibinde yer alan arkeologlara veriyor, onlar da tekrar gözden geçiriyor. Bu çalışmalar, yazdan bu yana sürdürülüyor.
Kazı ekibinde bulunan Akdeniz Üniversitesi, Klasik Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Burhan Varkıvanç, İstanbul Üniversitesi’nden Sanat Tarihçi Özgen Kurt Kesik Minare’nin öyküsünü anlatıyor ve kazı çalışmaları hakkında bilgiler veriyor bana.:
“Tarihte Panhagia Kilisesi, Korkut Camii, Cumanın Camii, Cami-i Kebir (Ulu Cami) gibi pek çok ismi olmuş ve bugün halk arasında Kesik Minare adı ile anılan yapıdaki kazı çalışmalarımız yaklaşık üç aydır devam etmektedir. Vakıflar Antalya Bölge Müdürlüğü’ne bağlı olarak yürütülen kazı çalışmalarının bilimsel başkanlığını Akdeniz Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Burhan Varkıvanç, bilimsel danışmanlığını da İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Engin Akyürek üstlenmiştir. Kazının idari başkanlığı ise Antalya Müzesi Müdürlüğü’ndedir.
Kesik Minare’nin bulunduğu yer, her dönem kentin merkezi olmuştur. Roma, hatta Helenistik dönemde kentin agorası olan bu alan, Bizans döneminde ana kilise, Osmanlı döneminde de Cuma camisi olarak işlev kazanmıştır.
Yapının ilk yapım evresi İmparator Zeno (474 – 491) zamanına tarihlenmektedir. Beş nefli bazilika planlı olan bu kilise dönemin Antalya’sının ana kilisesi olarak inşa edilmiştir. Yapı 8. yüzyılda büyük bir tadilat geçirmiş ve bugünkü haline yakın bir plan tipine sahip olmuştur. Yapı bu dönemde de kentin en büyük kilisesi olma özelliğini korumuştur.
1502 yılında II. Bayezid’in (1481 – 1512) oğlu Şehzade Korkut, Antalya çevresindeki sancağın başına geçmiştir (1502 – 1511). Kilisenin camiye çevrilmesi de büyük olasılıkla bu dönemdedir. Bundan dolayı Cumanın Camii, Korkut Camii olarak da anılır. Yapı kilise olarak inşa edilmesinden camiye çevrildiği bu döneme kadar kilise olarak kullanılmıştır.
Yaklaşık olarak 36 m uzunluğunda, 27 m genişliğinde olan yapı Kuzeydoğu – Güneybatı eksininde gelişir. Yapı, merkezdeki orta nef, Kuzey ve Güneyindeki ikişer yan nef, nartheks ve apsisin iki yanında bulunan pastoforion odaları ile muhtemelen 1147 – 1149 yılları arasındaki Haçlı istilasında inşa edilmiş olan haç planlı bir giriş yapısı ve erken Osmanlı dönemine ait bir minareden oluşmaktadır.
1896 yılında Cumanın Camii’nin bulunduğu mahallede büyük yangın olur. Yapı bu yangınla çok zarar görmüş ve cami olarak kullanılamaz hale gelmiştir. Bu yangından sonra farklı işlevlerle kullanılmaya devam edilmiş olsa da Kesik Minare bakımsızlıktan büyük ölçüde tahrip olmuştur.
Kesik Minare’deki kazı çalışmalarımız yapıyı çevreleyen parmaklıkların iç kısmında, ana yapı ve ek yapıların dış kısmında başlamıştır. Bu alanın kazılmasının ardından apsisin iki yanında yer alan pastoforion odalarından Kuzeydeki, prothesis, kazılmıştır. Batı ve Kuzey köşelerin kazılması büyük oranda tamamlanmıştır. Doğu köşedeki çalışmalarımız ise çok yakın bir tarihte tamamlanacaktır. Ayrıca yapının içinde, orta nefte ve yan neflerde belirlenmiş çeşitli noktalarda yapılan sondajlarla yapının tarihlenmesinde büyük faydalar sağlayacak sonuçlara ulaşılmıştır. Önünüzdeki dönem ana yapının Güney kısmında bulunan yakın tarihe kadar kafeterya olarak kullanılan evin yıkılması ve bu alanın kazılmasıyla kazı çalışmaları sonlanacaktır.
Kazı çalışmalarının hemen ardından yapının röleve ve belgeleme çalışmalarına başlanacaktır. Bu çalışmaların ardından yapıda kapsamlı bir restorasyon ve konservasyon projesi ile yapı yeniden hayat bulacaktır.
Tüm bu çalışmaların bitmesinden sonra Kesik Minare bir arkeoloji parkı olarak Antalya’nın önemli merkezlerinden birisi haline getirilecek ve yıllardır kapalı olan kapıları ziyaret etmek isteyenlere açılacaktır. “
Öyle görünüyor ki, artık demir parmaklıklardan bakıp geriye dönmeyeceğiz, farklı dinlere ev sahipliği yapmış bu tarihi yapının içinde dolaşacak, o geçmiş günlerin sesini dinleyeceğiz.
İmren Çalışkan Tüzün
0 Yorum