loader
Masumiyetini Yitirmiş Bir Kentte Yaz

Masumiyetini Yitirmiş Bir Kentte Yaz

Deniz ve güneşin kendini cömertçe sunduğu bir kentte yaşıyorsanız, başkalarına göre şanslı sayılırsınız. Öyle düşünür denize ve güneşe hasret birçok insan. Onlar gibi tonlarca para ödeyip gelmeyeceksinizdir Akdenizin mavi sularına dalmak için. En geç yarım saat, biraz abartıyla bir saat sonra kendinizi kıyıda bulabileceksinizdir. Fiziki olarak böyledir elbette.

Gelin bir de bu kentte yaşayanlara sorun. Sıcak bir yaz günü akşama doğru, sıcaktan uyuşmuş, miskinleşmiş bedeninizi ve ruhunuzu biraz canlandırmak için Akdeniz’in sularıyla buluşmak üzere yola koyulmak için kendinizle mücadeleye girmeye başlarsınız. Kalkıp, giyineceksiniz, arabanız yoksa dolmuşa ya da tramvaya binmek için biraz çaba harcayacaksınız. Bütçeniz uygunsa bir taksi çağırabilirsiniz. Konyaaltı’nda Beach Park’a mı yoksa Lara Beach’mi gideceksiniz ?, ona karar vermeniz gerekecektir. Önceden Konyaaltı Plajı deyiveriyorduk, ne güzeldi. Şimdi, bir de Beach ve Park kelimeleri işin içine girince, kendinizi yabancılaşmış hissediyorsunuz zaten.

Siz bunları düşünürken, beş milyonuncu turist havaalanına inmiş olacak belki, siz ise hala giyinip yola koyulamıyorsunuz. Kendi kendinize söyleniyorsunuz. Bak insanlar ta nerelerden kalkıp geliyorlar sen hala yerinden kalkmaya üşeniyorsun. Onları koşa koşa getiren Akdeniz neden seni bir türlü yerinden kıpırdatamıyor diye devam ediyorsunuz. İşte böyle bir iç kavgadan sonra giyinip yola çıkıyorsunuz. Tembelsiniz ya, dolmuş ya da tramvay yerine taksiye biniyorsunuz. Aman orada bir şey yiyip içmeyiveririm, şu sıcakta yollara düşmektense onu taksi parası yaparım diyorsunuz, ama yolda yürüyen insanları görünce suçluluk da duymuyor değilsiniz hani. Yolda, Konyaaltı Beach Park’da kaç nolu plaja gidersem, rahat ederim sorularıyla boğuşuyorsunuz. Uzak gitmek taksi parasını çoğaltır, dönüşte belki paranız kalmaz varyantdan yukarı doğru tırmanmak zorunda kalırsınız; insan tedbirli olmalı. O nedenle uzak olmayanlardan birini tercih ediyorsunuz.

Çoluk çocuğunuz, arkadaşınızla, eşinizle gitmediyseniz, yalnız bir kadın olarak Konyaaltı’na adım attıysanız, artık bütün sinirleriniz ayakta, daha bir dikkatli olmak zorundasınız. Yanınızda oturmakta olan insanlara şöyle bir göz gezdiriyorsunuz. Hangi şezlongda güvenli ve sessiz bir ortam bulurum da kitabımı okuyabilirim, diye. Neyse görevliler sizi bu konuda rahat bırakıyor, hemen yanınızda bitmiyorlar. Birkaç saat geçireceğiniz yeri seçip şezlongda uzanıp dinlenmeyi düşünürken, görevli sizin yerleştiğinizi görüyor, hemen şezlong ve şemsi fiyatlarını sıralamak için tepenizde bitiveriyor. Ödemekten başka seçeneğiniz yok. Demli çaylarının olduğunu öğreniyorsunuz bir bardak çay söylüyorsunuz. Çayınız gelmeden kitabınızı açıyor okumaya başlıyorsunuz ki, biraz önce sakin sakin çalmakta olan müzik yön değiştiriyor, tepenize tepenize vuran bir müzik çalmaya başlıyor. Aman allahım, bir yastık olsa da başımı onun altına soksam, duymasam insanın nevrini döndüren şu müziği.

Çayınız geliyor, tadını çıkaramıyorsunuz. En iyisi denize girmeli. Çantanızı derleyip topluyorsunuz, ben gelinceye kadar başına bir şey gelmez inşallah endişesiyle. Denize doğru yol alıyorsunuz. O da ne, denizi birkaç erkek grubu esir almış, birbirlerine içi çakıl dolu şişe fırlatıyorlar ya da kim daha iyi dalar diyerek nerede ne yapacakları belli olmayan bir tavır içindeler. Rahatsız oluyorsunuz, size hareket edeceğiniz bir alan kalmıyor. Bir o tarafa bir bu tarafa kaçarak denizin tadı mı çıkarılır? Denize girmenizle çıkmanız bir oluyor. Belli ki, erkekler denizi de kendi kamusal alanları olarak görüyorlar. Kadınlara, ne saygı gösteriyor ne de huzur veriyorlar.

Yerinize döndüğünüzde, geçmiş günlerin Konyaaltı Plajı’nı özleyiveriyorsunuz birden. Hani şu havlunuzu alarak, denize gittiğiniz, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği yaz günlerini.

Ben o günleri özlerken, Konyaaltı’nın obalarında kaç yaz geçirmiş yaşlı insanların şimdi Konyaaltı’na gelip gelemediklerini merak ediyorum. Ne büyük şaşkınlık yaşıyorlardır kimbilir. Belki de kendi köşelerine çekilmiş, eski oba günlerini yad edip avunuyorlardır herhalde. Bugünün yaşlıları bu gürültü ve hengame içinde nasıl denize girebilirler? Nasıl kendilerini güvende hissedebilirler?

Büyük bir içsel mücadeleden sonra geldiğiniz Konyaaltı’nda Akdeniz’e şöyle bir dokunabilmeniz dışında ne kendinizi dinlenmiş hissediyorsunuz, ne de sıcak bir yaz günü akşamüstünün dinginliğini yaşayabiliyorsunuz. Beyniniz dumura uğramış bir biçimde evinizin yolunu tutmak istiyorsunuz.

İmren Ç. Tüzün


Etiketler: İmren Ç. Tüzün

Şimdi Paylaş

0 Yorum

Yorum Yap

CAPTCHA Image 

Benzer Haberler

Rahmi M. Koç Müzesi için 3 bin KM

Rahmi M. Koç Müzesi için 3 bin KM


6 yıl önce Best Haber

1908 - 1921 yılları arasına ait 27 klasik otomobil, Hollanda'nın Lahey kentinden yola çıkarak 3 bin km yol kat etti. Bu sıra dışı yolculuğun son durağı ise Rahmi M. Koç Müzesi oldu.

Aralarında Birinci Dünya Savaşı öncesi üretilen ve bir döneme damgasını vuran klasik otomobillerin bulund...

Kanaviçe

Kanaviçe


6 yıl önce Best Haber

Resim yaparken sık sık renk dünyamın kökenlerini düşünüyorum. Renklerle ilişkim ne zaman başlamıştı, nasıl tanımıştım onları bir çocuk olarak. Kim öğretmişti bana maviyi, kırmızıyı, yeşili, bordoyu, sarıyı. Artık, kimselerin  bilmediği neftiyi, devetüyünü, narçi&cced...

Murat Karahan: Hiç opera izlemeyenleri kazanmak istiyoruz

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan, "Amacımız hiç opera izlememiş, opera hakkında bilgisi olmayan ama ön yargısı olan izleyicilerimizi bu salonlara çekmek" dedi.

 

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan, "Amacım...