Çocukluğumuzda yaşadıklarımız belleğimize kazınır, zamanla bilinçaltına itsek de beklemediğimiz bir anda tüm canlılığıyla gözümüzün önüne geliverir, o can yakıcı hatıralar ben buradayım diye bağırır adeta.
Uzun süre sonra, kızkardeşim, yeğenim ve ben, yeğenimin yaptığı kek ile çay içmek için masaya oturmuştuk. Nereden geldik o konuya? Ağabeyim, yeğenime, annemin meliklerim için çok ağladığını anlatmış. O hatırlayabildiklerini anlatırken, ben o yıllara doğru bir yolculuğa çıkmıştım bile.
O yıl, Demre’de Ortaokul binası yeni yapılmıştı. Ben de Ortaokul’un birinci sınıfına yazılmıştım. Okul binası tamamlanmıştı, ancak ne oturacak sırası vardı, ne de kara bir tahtası. Dersleri, çimenler üzerine oturarak yapıyorduk ilk günlerde. Okulun ihtiyaçlarının karşılanması, öğrenci velilerinin desteğine bağlıydı. Bir gün okulda veli toplantısı yapıldı. Velileri gelen öğrenciler mutluydu, babaları gereken desteği vereceklerdi. Benim ve ağabeyim gibi velileri gelmeyen öğrenciler adeta okuldan kovuldu, “evlerinize gidin” denildi bize. Babam nerelerdeydi kimbilir, toplantıya gelmemişti. O gün kendimi çok kötü hissettiğimi, boynu bükük ve üzgün bir şekilde evin yolunu tuttuğumu hatırlıyorum.
Babam gelmediği gün eve gönderilmiştik, ama, okul yönetiminin belirlediği parayı öğretmene ödemek için ayağa kalktığımda, ayağım uyuştuğu için düştüğümü de hatırlıyorum hayal meyal.
Okula sıralar alınmış, sınıflara yerleşmiştik. O sıkıntılı günler geride kaldı diye düşünürken yeni bir yaptırımla karşı karşıya gelmiştik. Saçları uzun olan kız öğrencilerin, saçlarını kestirmesi isteniyordu. Bütün kızların saçlarının kısa olması gerektiği söyleniyordu. Saçlarım çok gür, meliklerim kalındı. Annem için sabahları beni önüne oturtup, saçlarımı taraması, meliklerimi örmesi, anneme ve bana mutluluk veriyordu. Önceleri, bunun haksız bir karar olduğuna karar vermiş, aldırmamıştık. Fakat, meliklerimle gittiğim her gün uyarı alıyordum. “Saçlarını ne zaman kestireceksin?” sorusuyla karşı karşıya geliyordum. Ortada haksız bir karar vardı ve biz bunu sorgulayamıyorduk. Saçlarımın kesilmesi gerekiyordu.
Baskılar karşısında bunalıyordum. Anneme, “saçlarımı kestirmem gerekiyor, daha fazla dayanamayacağım” diyordum. Annem, saçlarımı kesemeyeceğini söylüyordu. Akrabamız, muhacir bir beyle evli olan, Hüsniye Teyze’nin saç kestiğini öğrendik. Okul çıkışında, bir akşamüzeri, Hüsniye Teyze’nin çarşı içindeki, iki katlı kerpiç evinin kapısını çaldım. “Annem, saçlarımı kesmenizi istiyor.” dedim. Beni bir sandalyeye oturttu, saçlarımı kesti. Saçlarımı keserken, karşımda bir ayna yoktu. Ne kadar kestiğini bilmiyordum. Meliklerimi bir torbaya koydu, elime verdi. “Eve götür, annene teslim et” dedi. Elimde meliklerim, kısacık saçlarımla eve doğru yürürken ne hissettim şimdi anımsamıyorum.
Eve doğru yürürken, gelişimi gören annem, saçlarımın kesildiğini hemen fark etmişti. Anneme yaklaştığımda, annem hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, o ağladıkça ben de ağlıyordum. İkimiz birbirimize sarılmış, meliklerim için ağlıyorduk. Annem, artık, beni önüne oturtup, saçlarımı tarayıp meliklerimi öremeyecekti. Okulda, babası güçlü bir tek kız arkadaşımın saçları kesilmedi, babası ne yaptıysa, kızının saçlarını kestirmemeyi başarmıştı.
Bu yaşa geldim, o akşamüstü, elimde meliklerimle eve yürüyüşüm ve annemin gözyaşları hiç aklımdan çıkmadı. Meliklerimi uzun yıllar, orada, burada sakladı annem. Şimdi bile sakladığı yerleri hatırlıyorum.
Çocukluğumda, saçlarım için beni kızdıran, saçlarıma, “yorgan” adını takan ağabeyimin aklından da çıkmamış annemin saçlarıma üzülmesi.
Bir daha öyle uzun saçlarım olmadı, içimde acı bir sızı olarak kaldı uzun meliklerim.
İmren Çalışkan Tüzün
0 Yorum